TÜMSİAD Rize'nin 2017 Değerlendirmesi ile 2018 Beklentilerini Açıkladı
TÜMSİAD Rize Şube Başkanı Abdulbaki Fil, TÜMSİAD Rize’nin 2017 değerlendirmesi ile 2018 beklentilerini açıkladı.
TÜMSİAD Rize Şube Başkanı Abdulbaki Fil, 2017 yılının dünyada oluşan konjonktürel ortam, bölgede yaşanan siyasi krizler ve insani dramlar açısından zor bir yıl olarak kayıtlara geçtiğini belirterek, “Bütün dünyada etkileri açısından süregelen Ortadoğu ve Pasifik krizleri, Çin’deki ekonomik yavaşlama, zayıf seyreden küresel talep ve ticaret, ülkemize direk etki eden bölgesel sorunlar ve döviz kurlarındaki ani yükseliş ekonomimizi ciddi anlamda etkiledi. Hükümetimiz yaşanan gelişmelere müdahale etmek amacıyla savunma sanayi ve otomotiv sektöründe yerel katma değerli üretim yapısına ağırlık vererek birbiri ardına açıklanan reform ve teşvik paketleri ile küresel ekonomik yavaşlamaya karşı 2023 hedeflerine ulaşma konusunda önemli adımları hayata geçirdi.” dedi.
2017 yılında ülkelerin küresel ekonomik darboğaza girmiş olmasına rağmen, ülke ekonomimizin son çeyrekte beklentilerin üzerinde % 11.1 oranında büyüdüğünün görüldüğünü kaydeden Başkan Fil, yakalanan bu büyüme trendinin ardından iş dünyasının % 5,0 olan 2018, 2019 yılları büyüme beklentisinin % 5,5 olarak revize edildiğini ifade ederek, “İş dünyasının bu beklentisinde en büyük etken; baz etkisinin yanında KGF destekleri, rekor imalat sanayi ciroları, 3. çeyrek dış ticaret rakamları ve 1,5 milyona yaklaşan istihdamdaki artış verileri oldu. Bu veriler ışığında 2017 yılı genel büyüme beklentilerinin de % 6-7 olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir. KOBİ’lerin ticari hayatta karşılaştığı problemlerin belki de en büyüğü uygun maliyetli finansa erişimde yaşanan zorluklardır. Bu noktada finans ve yatırım açısından baktığımızda; faizlerin 2017’de de yüksek seviyelerde seyrettiği görülmektedir. Bu konuda iş dünyası olarak bizler, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın faizlerin istenen seviyelere gerilemediğini belirten açıklamalarına büyük önem veriyoruz. Yatırımların ve üretimin artması ayrıca fiyatların da istikrarlı hale gelebilmesi için faizlerin düşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Diğer bir noktada da yurtiçi tasarruflarımızın yeterli seviyeye ulaşmadığı düşünülmektedir. Finans kuruluşları da bu durumu telafi etmek amacıyla dışarıdan yabancı tasarrufları çekmek için faizleri yükseltebiliyor. Biz iş dünyası da piyasada gerçekleşen bu yüksek faize katlanmak zorunda kalıyoruz. Hem ulusal tasarrufların artmasıyla hem de dışarıdan gelecek yabancı tasarruflarla faizler düşebilecek; uzun vadeli ucuz finansmana erişilerek büyümeyi, istihdamı, üretimi daha da artıracak, işsizliği tek haneli rakamlara düşürebilecek etkiyi görebileceğiz. 2017’yi bu değerlendirmeler ile ele aldığımızda ekonomik anlamda ciddi bir atılım yılı olduğu ve 2018’e umutla bakmamızı sağladığı aşikardır. 2018 yılında da hibe ve teşviklerin etkinliğini arttırmak ve uygulamada sonuç odaklı yaklaşımlar için kamu ve özel sektör arasındaki iletişim ve istişare mekanizmalarının daha da üçlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye son yıllarda küresel ekonomik daralmaya rağmen değişim ve dönüşüm süreci içerisine girmiş olsa da 2023 hedefleri için firmalarımızın henüz bu değişime ayak uyduramadıklarını görmekteyiz. 2017 yılında yeni pazarlar, Endüstri 4.0, E-ihracat terimleri sürekli gündemdeydi. 2018 yılında ise özellikle KOBİ’lerimizin bu gündemleri iş hayatına adapte etmek zorunda oldukları ortaya çıkmaktadır.” şeklinde konuştu.
Fil, Dünyada önü alınamayan bir şekilde tüketim artarken bu ihtiyacı karşılamak amacıyla üretimin de sürekli arttığını gözlemlemekte olduklarını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu durum, küresel sistemdeki rekabet şartları için kendi iç dinamiklerimizin de hazır olması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Daralan dış ticaret, dolardaki dalgalanmalar; yeni ve yüksek katma değerli üretimi olmayan ülkeleri ekonomik dar boğaza sokmaktadır. Küresel sistemdeki bu rekabet şartları da, yükte hafif pahada ağır üretimin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Bu şekilde yenilikçiliğe dönük ekonomi politikaları olmadan uluslararası rekabette avantaj sağlamamız mümkün görünmemektedir. Firmalarımızın; üretim ve ticaret altyapı olanaklarını teknolojik olarak yeniden dizayn etmeleri gerekmektedir. Bilgi ve üretim öyle hızlı gelişmektedir ki günün bilgisini üreten değil geleceğin bilgisini bu günden tasarlayanlar kazanacaktır.”
YORUMLAR