Hadi ayağa kalkın, yeniden başlıyoruz!

Gazeteci-yazar İbrahim Karagül, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyadaki hakimiyetinin geleceğini etkileyeceğini belirten bir yazı kaleme aldı.

İşte İbrahim Karagül'ün o yazısı:

Herkesin çok söz söyleyip pek bir şey söylemediği, popüler cümlelerin arkasına sığındığı bir dönemdeyiz. Sesi çok çıkanların doğru şeyler söylediği gibi bir yanlış kanaate sabitlendik gidiyoruz.

Piyasa malzemesi olmanın ötesine gitmeyen sözün, riyadan kurtulamadığı, maddi yatırım aracına dönüştürüldüğü talihsizlikler yaşıyoruz. Hesapsız, sadece ülke için, millet için, değer için öne atılması gerekenlerin konjonktür hesapları yaptığı, denge oyunları oynadığı, fitne-fesatla iş tuttuğu, sözünü esirgemeyenlere itibar suikastleri düzenlediği bir zihinsel zehirlenmişlik adeta dip dalga gibi yayılıyor.

Sözü doğrular için değil, menfaat-çıkar için bir kurşun gibi kullananlar artık bu amaçla “kiralık katiller" besler hale geldi. Televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden, özellikle sosyal medya hesaplarından üç kuruş menfaat uğruna önüne geleni kurşuna dizen ismi gizli, ruhu kara saldırı timlerimiz var artık. Söz hiçbir dönemde, bunlar üzerinden yürütülen operasyonlarda olduğu kadar ucuzlamamıştı.

Büyük davalar, ucuz numaralar

Oysa açık yüreklilikle, cesur sözlerle, yılmadan bu zor ve dar zamanda öne atılmak gerekiyor. Türkiye son üç yılda, olağanüstü zorluklar atlattı. Darbe üstüne darbe tezgahlandı, çokuluslu müdahaleler ardı ardına servis edildi. Sokak teröründen devlet içine sinmiş istihbarat operasyonlarına, Türkiye'yi dünyaya terör devleti olarak göstermeye dönük imaj operasyonlarına, iç savaş senaryolarına, ülkeyi terör üzerinden felç etmeye dönük müdahalelere kadar, bizi millet olmaktan, ülkemizi vatan olmaktan çıkarmaya dönük girişimler oldu.
Hepsinin üstesinden gelindi. Hepsine direnildi. Siyasi duruşun, ekonomik bakışın, tarihsel kimliğin, coğrafyaya aidiyetin yerlileşmesi uğruna bedeli ağır mücadeleler verildi. Ülkeye yabancı bütün unsurlar, millet tarafından teşhis edildi ve bir kenara itildi. Bu büyük mücadelelerin taraftarı olanlar, bu uğurda risk alıp kelle koltukta mücadele edenler, büyük davaların yerine büyük idealler ikame etmeleri gerekirken küçük hesaplara savruldu.
Mücadele onları olgunlaştırmış, yoğurmuş, pişirmiş olmalıydı. Daha güçlü, daha sabırlı, daha olgun ve daha bir dayanışma çabası gerekiyordu. Ucuz sözlerin, ucuz kişiliklerin, ucuz hesapların peşinden gitmek yerine, bütün bunların üstüne yeni şeyler katma yarışı başlamalıydı.

O hesaplar görülmedi,o parantez kapanmadı

Yeni şeyler üretmek, varolanın üstüne bir şeyler katmak, Türkiye'nin yarınına hazırlık yapmak gerekiyordu. Bin yıldır bu topraklarda işler hep böyle yürüdü çünkü. Büyük yıkımlar yaşadık, büyük mücadeleler verdik, insan hafızasını zorlayan direnişler sergiledik, sınırsız sabırla sınandık. Ve hep başardık. Bütün umutların yok olduğu durumlarda bile bir kurtuluş ışığı yakaladık, ona yöneldik ve yepyeni bir tarih sayfası açabildik.
Türkiye yüz yıldır işte böyle bir mücadele veriyor. Son üç yılda direndiklerimiz bu yüzyılın küçük bir parçası. Ama unutmayın, bizim o yüzyılımız henüz bitmedi. O parantez kapanmadı, o hesaplar bitmedi. Bugün terör üzerinden, bölgesel çevreleme operasyonları üzerinden karşı karşıya olduğumuz şey işte bu yüzyılın büyük hesaplaşması içinde bir hesaptır.
Rehavete kapılmak, “tamam bu iş" diyerek rahatlamak, mevzileri terkedip ganimet peşine düşmek bizi yıkıma götürecek bir atalettir.
Siyasi alanda, ekonomik alanda, medya alanında, kültürel alanda, sadece Türkiye için bile değil, bütün kültür/tarih havzamız için yeni şeyler, zenginlikler üretmek için seferberlik zamanıdır. Daha geniş dayanışma hattı oluşturma, daha kuşatıcı ve kaynaştırıcı olma zamanı.
Neden mi?

Haritayı yine onlar mı çizsin?

Çünkü Türkiye, içeriden işgal ediliyor. Çünkü Suriye savaşı bölgeselleşiyor. Çünkü Rusya ile kriz Kırgızistan'dan Kafkaslara, Doğu Akdeniz'den Basra Körfezi'ne genişliyor. Kimlik eksenli bölünme bütün coğrafyayı rehin alıyor. Yeni harita taslakları çiziliyor, yeni bir bölge şekilleniyor. Bugün gördüğünüz devletlerden bir kısmı on yıl sonra haritada olmayacak. Yeni devletler, şehir devletçikleri, mikro yönetimler, garnizonlar ortaya çıkacak.
1. Dünya Savaşı sonrası oluşan bu harita kökten değişecek. Yeni uluslar öne çıkarken bölgenin bazı ülkeleri parçalara ayrılacak. Yeni ittifaklar şekillenecek, yeni düşmanlıklar oluşacak. Belki onlarca yıl süren yeni anlaşmazlıklar ortaya çıkacak. Bölgenin ana unsurlarını oluşturan Türkler, Araplar, Kürtler, Fars kökenliler, bir yüz yılı şekillendirecek yeni harita çalışmaları karşısında birbirlerini yemeğe devam ederlerse o haritayı hep başkaları çizecek.
Onlar belki bir asır birbirleriyle mücadele edecekler. Ama dışarıdan gelenler, Batı'dan gelenler, Doğudan gelenler buralarda ganimet paylaşacak, bölgenin zaaflarını daha da kaşıyacak, 20. yüzyıldan sonra yeni bir vesayet yüzyılı başlatmış olacaklar.
Sonu gelmez savaşlar başlar

İşte tam bu dönemde, tarihin en güçlü sözlerini söylemek zorundayız. Yüz yıllık direncimizin en güçlü olanını sergilemek zorundayız. Bu yüzden adını “acımasız direniş" koyduk. Ayrışmaya karşı yakınlaşma mücadelesi vermek zorundayız. Yoksa bu ayrışma hepimizi imha edecek. Arap-Fars Savaşı, Türk-Kürt savaşı, Arap-Kürt savaşı, Türkiye-İran savaşı gibi önümüze sürekli savaş seçenekleri sunulacak ve bizler bütün bunları kendi doğrularımız gibi, kendi tehditlerimiz gibi, kendi hesaplarımız gibi algılayacağız.

İşte bu yüzden, yüzyıllara dönük sözler söylemeliyiz. Siyasilerimiz, aydınlarımız, medya organlarımız, kanaat önderlerimiz, öğrencilerimiz bu sözlere, bu tezlere yönelmek zorunda

Rusya ile kriz yaşıyoruz, Rusya üzerine derinlemesine yazılar ne kadar az. İran'la sıkıntılar yaşıyoruz, İran üzerinde etkili söz söyleyenler ne kadar az. Ortadoğu bütün dünyamızı sardı ama coğrafya üzerine geleceğe dönük tespitler ve hedefler belirleyenimiz ne kadar az. Biraz daha Doğu'ya; Hint/Pakistan coğrafyasına, Malay coğrafyasına ne kadar yabancıyız. Biraz daha Güney'e; Afrika'ya, Kuzey Afrika'ya dair ne az şey biliyoruz.
Oysa Fas'tan Endonezya'ya uzanan bir coğrafya üzerine şekilleniyor her şey. Enerjisi de, enerji koridorları da, kara/deniz ticaret yolları da, Doğulu ve Batılı istilacılara yönelik isyan dili de hep bu coğrafyada yer alıyor. Yeryüzünün fay hattı ilan edilen bu kuşakta hiçbir ülke güvende değilken, Doğu'nun ve Batı'nın merkez güçleri tarafından paylaşılırken bizim sözlerimiz daha birbirimize bile ulaşacak güçte değil.

Türkiye'nin çokcepheli savaşı

Türkiye, hiç bu kadar çok yönlü baskı altına alınmamıştı. Rusya krizi yayılırken, İran'la soğukluk artarken, bu iki ülke Türkiye'nin güney sınırlarını kontrol altına almaya çalışırken, örgütler üzerinden Türkiye'yi sıkıştırırken, içeride terör üzerinden yürütülen iç işgale destek verirken, Türkiye çok cephede mücadeleye zorlanıyor. Sonraki aşama daha da endişe verici.
Savaşın Suriye'den sonraki aşaması Basra Körfezi ve Suudi Arabistan olacak çünkü. Türkiye o zaman çok daha ağır baskılar altında kalacak, çok daha büyük bir sınavla yüzleşecek.

Daha şimdiden Kafkaslar hareketlenmeye başladı. Rusya ve Ermenistan Azerbaycan'ı sıkıştırıyor. Yakında Kuzey Kafkaslar da hareketlenebilir. Bütün bunlar Türkiye'nin uzak kalamayacağı belki de doğrudan içinde yer almak zorunda kalacağı krizlerdir.
İşimize bakalım, 20. yüzyıl bitmedi
Yaşadığımız kriz, üstesinden gelmeye çalıştığımız baskı sadece Suriye meselesine bu kadar girmemizle sınırlı bir şey değil. Sadece bizim başarısızlıklarımızla, beceriksizliğimizle de sınırlı bir şey değil. Türkiye'nin o yüzyıllık parantezi kapatmasına, yeni bir tarih sayfası açmasına çok az zaman kaldığı için oluyor. Bu meydan okumayı, bu ayağa kalkışı durdurmak için son kurşunlar kullanılıyor. Bu yüzden Doğudan ve Batı'dan tehdit ediliyor, baskı altına alınıyoruz. Bu yüzden terör eliyle sınırlarımızın içinde iç işgaller deneniyor.

Öyleyse içeride ve coğrafyada yaygın bir bağımsızlık mücadelesi vermek zorundayız. Bu yüzden de dar mahalle kavgalarını bir kenara atıp bütün bunlara cevap üretmek, siyasi akla destek vermek, yeni sözler üretmek, daha güçlü adımlar atmak zorundayız.
Üç yıldır bütün darbe girişimleri o dirençle atlatıldı. Güçlü sözlerle, sağlam duruşla atlatıldı. Bu da öyle olacak. Ayağı yere sağlam basanlar kalacak, gerisi ayıklanıp gidecek. Ama tarih güçlü sözleri, güçlü iddiaları olanlarındır. Ayakları yere sağlam basanlar bir adım öne çıksın. Tarih yapıcı cesur adamlarla omuz omuza devam edilecektir.

Öyleyse zihinlerinizi arındırın. Hadi ayağa kalkın, yeniden başlıyoruz. Çünkü 20. yüzyıl daha bitmedi!